Şoför Adnan"la bir Bursa yolculuğu
Sanırım 2003 yılı Mayıs ayı içindeydi.
Türkiye ilk kez “holiganların üzerine giden” bir savcıyla tanışmış ve Bursalı 7 holigan tutuklanma istemiyle mahkemeye sevk edilmişti.
Dönemin Emniyet Müdürü, bugün Trabzon Emniyet Müdür olan Reşat Altay’dı ve bu konuda, izin almadığım için adını burada vermek istemediğim savcıya büyük destek veriyordu. Asıl destek vermesi gerekenler; yani medya ve Ankara’dan ise birkaç cılız ses dışında bu gözü pek savcıyı teşvik edici yazılar ve sözler duyulmadı. Ne de olsa “başını kuma gömenler ve bana dokunmayan yılan bin yaşasınlar” ülkesindeydik, çok da garip karşılamadık. Ama o tarihten sonra da maalesef futbol ve maganda cinayetleri durmadı, herkesin malumu. Bu cesur savcı teşvik edilseydi bu cinayetler olmazdı, buna inanıyorum.
Asıl konumuz bu değil…
Meslek hayatımın en başarılı gazetecilerinden biri olarak tanıdığım ve halen bu düşüncemin arkasında durmamı sağlayan Atilla Güder Vatan Gazetesinde Yazı İşleri Müdürümüz. Ben savcıyla ve konuyla ilgili bilgileri Güher’e iletmemle, “hemen Bursa’ya gidiyorsun” cümlesini duymam sadece 2 saniye sürdü. “Ağabey bu adam savcıdır, bakanlıktan izin alınmadan konuşmaz, maz, maz” filan derken, kızdığı her an yaptığı gibi Mercedes farı gibi parlayan gözlerini, üstelik uzunlarını yakarak baktı bana, sonraki ilk cümlem şuydu, elimde telefon
-İdare mi? Ağabey ben hemen Bursa’ya gidiyorum. Bana bir araç tahsis eder misiniz
- Valla şu anda sadece Adnan ağabey var burada, onu da gönderirsek hiç araba kalmayacak elimizde,
-
-Tamam ben Atilla ağabeye izah ederim durumu
-Ne Atilla ağabey mi, dur ya Sedo, tamam gelin, hem birazdan gelir başka araba, idare ederiz.
Sonra Adnan ağabeyle düştük Bursa yoluna. Beyaz bir Toyotası vardı Adnan Abi’nin . İstanbul’dan Bursa ve civarına gidenler için rota bellidir. Önce Darıca’ya gidilir, oradan arabalı ile karşıya geçilir ve 45 dakika sonra Bursa’ya varılır. Ama Adnan abi nedense arabalıya binmekten yana değil. Kararı elbette benim vermem gerekiyor ama Adnan ağabeyle çok sıcak bir ilişkimiz olduğundan o ne isterse o olsun istiyorum.
-Şimdi bir sürü sıra vardır orada, beklemektense körfezi dolaşalım, beklememiş oluruz” dedi Adnan abi.
-Canın nasıl isterse abi dedi sağda oturan, ben..
Bursa’ya düşene kadar; THY günlerinden ve bir dönem yaptığı altın taşımacılığı işinden bahsetti. Sakin üslubu ve gittiğimiz yola dair bilgileri seyahatimizin keyif katsayısını epey yüksek tutuyordu. Ara sıra can sıkıcı şeyler de konuşuyorduk. Mesela şu Toyota’nın taksitleri bir bitse çok rahatlayacaktı Adnan abi. İki oğlu vardı, çok sevdiği her konuşmasında ve adını anarkenki gülümsemesinden belli olan bir de karısı. Çocuklardan büyüğü liseyi yeni bitirmiş ve bir kulübün alt yapısında futbol oynuyordu. Herkes iyi oyuncu olduğunu söylüyordu, babası da öyle düşünüyordu. Küçük oğlan biraz daha haşarı ve küçüklüğün tadını çıkaran, sık sık babasından harçlık koparan ve haliyle de en çok sevileniydi ailenin.
-Büyük oğlana harçlık yetiştirebiliyor musun Adnan abi. Onun bir sürü kız arkadaşı filan vardır, mahcup olmasın çocuk
Bu cümlem üzerine, önce bir kaykıldı yerinde Adnan abi, sonra biraz burulduğunu hissettim..Kötü bir şey mi dedim acaba diye düşünürken, kelimeler yavaş yavaş döküldü ağzından..
- Arabalı vapura neden binmeyelim dedim sanki Selo. Arabalıya vereceğimiz para 25 milyon, bunun bir de dönüşü var. Dönüşte arabalıya binelim deseydin senden isteyecektim. Çünkü cebimde 30 milyon para var. Benzin, veresiye aldığımız için mesele değil.
- E Adnan abi biraz ayıp etmedin mi bana sen. Bizim hukukumuz bu kadar mı abi. Baştan açık açık söylesene, ne boşuna sıkıntı çekersin. Sanki beni tanımıyorsun!
- Tanıyorum seni ama, ne bileyim belki canın arabalıya binmek isterdi, ben sana nasıl yok derdim.
- Gezmeye gitmiyoruz abi işe gidiyoruz. Ha işi dört dörtlük yaparız, dönerken keyif kısmına bakarız. O ayrı. Ama bu saatten sonra dönüşte de kara yolu şart oldu. 30 milyon da cebinde kalsın abi.
- Yok Sedo o da cebimde kalmayacak, bizim oğlan yarın arkadaşlarıyla buluşacakmış, doğum günü mü ne varmış , annesine söylemiş, acaba babamda para var mıdır diye. Benden para istemez oğlum, korkar ki belki bende para olmaz da babam mahcup olur. Bu 30 milyonu ona vericem, aslında 5 milyonunu kendime ayırıp 25 ini vereceğim ona.”
- İsabet olur abi, çocuk arkadaşlarının yanında mahcup olmasın.
Yol boyu konuşmalarımızda, oğlunun Trabzonlu arkadaşlarından oğlunu Trabzonspor alt yapısına gönderelim önerimden, onun buna çok sevinmesinden, Yahudi kuyumcu patronunun dürüstlüğünden..ve en çok da Adnan ağabeyin birkaç yıl sonrasına dair düşlerinden söz ettik.
Oğullarından söz ederken gözlerinin içi gülen ve ertesi gün arkadaşlarıyla buluşacak olan oğluna harçlık verebilmek için olmadık dualar eden bu adamın adı Adnan Turan’dı..
Oğlunun adı Arda'ydı.
Kendisine harçlık verebilmek ve arkadaşlarının yanında mahcup olmaması için “çile” çekmeyi göze alan..Ve kendisine 5 milyon ayırıp 25 milyonu oğluna veren Adnan Turan’ın oğlu Arda.
Arda; babana ev aldığını duyduğumda gözlerim dolu dolu oldu, hatta fazlası.
Ben Trabzonsporluyum Arda, o güzel şehirde doğdum ve her Trabzonlu için bir üst kimlik olan Trabzonsporluluğu nakış nakış işlediler ruhuma ve etime. Bir kulağıma ezan okudu büyüklerim diğerine bir memleket türküsü..
Sen Galatasaray’la açtın gözlerini belki ve Galatasaraylısın. Takımına onurla ve keyifle hizmet etmeni beklerim.
İlk iş olarak babana ev aldın ya.. İşte bu fotoğrafla içimizdeki tüm çelişkileri eşitledin Arda. Sen Trabzonsporlusun artık, ben Galatasaraylı. Ve hepimiz kenar mahalle çocukları Türkiyemizin. Sana dikkatli ol demeyeceğim Arda Turan. Ama dikkatli ve o güzel insanlara layık ol
Senden daha fazlasını beklemek hakkımız artık. Sen Adnan ağabeyin oğlu ve kenar mahallenin gururusun artık.
Sedat Tunalı